Günümüzde birçok kişi Amerika’da yaşama hayali kurarken, Dr. Ece Aynur Onur (39) ABD’de akademisyenliği bırakıp memleketi Burdur’un bir köyünde yaşamayı tercih etti. Çiftçi olmak için mesleğinden vazgeçen Onur o süreci, “Dedem rahmetli olduktan sonra ondan miras kalan tarlaları tespit etmek için 2015 yılında ilk defa Kayalı köyüne gittim. Köyün kendi kaderine terk edilmiş olduğunu gördüm. Okul kapalıydı. Köyde sağlık ocağı, hatta bakkal bile bulunmuyordu. Bu durum beni derinden sarstı. Ben o dönemde Indiana Üniversitesi’nde iki yıl üst üste ‘Geleceğin Eğitimcisi’ ve ‘Yılın Eğitimcisi’ ödüllerini almıştım. Kayalı köyünde okulun önünde beklerken gerçek suratıma tokat gibi çarptı. Köyüm bu durumdayken benim ABD’de o ödülleri almış olmamın hiçbir önemi ve anlamı yoktu” diyerek anlattı.
“Burdurluyum ama subay çocuğu olduğum için yakın zamana kadar Burdur’da hiç yaşamamıştım. 2008 yılında Fulbright Bursu’na hak kazanarak ABD Indiana Üniversitesi’nde Askeri Antropoloji alanında yüksek lisans ve doktora yaptım. Lisans diplomamı Türkiye’de ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldım.”
SAHAYA İNDİ
Bölgenin Göller Yöresi sınırlarında olmasına rağmen kuraklık ile boğuştuğunu söyleyen Ece Aynur Onur, “Acilen bir şeyler yapılmalıydım. Savaş uzmanı bir antropolog olarak önümüzdeki yüzyılı su ve gıda savaşlarının belirleyeceğini öngörerek üniversiteyi bıraktım ve sahaya indim. Bölgemizde çok hızlı bir şekilde sulu tarımdan susuz tarıma ve eş zamanlı olarak büyükbaş hayvancılıktan küçükbaş hayvancılığa geçiş yapılması gerektiği sonucuna vardık. Yaptığımız araştırmalar sonucunda kapasitemizin hayvancılıktan ziyade tarıma uygun olduğunu belirledik ve o yoldan ilerledik. Bir anlamda amfide anlattığım teorik bilgileri birebir tarlada ve fabrikada uygulamaya başladım” dedi.
Küçükken tarla işlerine ilgi duymayan, köy hayatını hiç sevmeyen Onur, “İlk defa ABD’de evimin bahçesinde domates, salatalık gibi ürünler yetiştirmeye başladım. Çünkü sebzeler plastik gibi lezzetsiz ve kokusuzdu. Ben Türkiye’deki sebze ve meyveyi özlüyordum. Dokuz yıl ABD’de yaşadıktan sonra Türkiye’ye geldiğimde gördüm ki buradaki sebze ve meyve de ABD’deki gibi olmuş. Dedemin köyüne ve topraklarına sahip çıkma güdüsü ve çocukluğumun temiz gıdasına duyduğum özlem beni toprakla buluşturdu” diyerek çiftçilik yapma nedenlerini anlattı.
‘AİLEM TEPKİ GÖSTERDİ’
Mesleğini bırakıp çiftçilik yapmak istediğini söylediğinde ailesinden ve çevresindekilerden büyük tepki aldığını söyleyen Onur, “İlk başta delirmişim gibi reaksiyon gösterdiler. ‘Seni bunun için mi okuttuk?’, ‘İnsan evini barkını satıp çiftçilik yapar mı?’, ‘Köyde çamurun içinde ne işin var?’, ‘Hiç köyde yaşamadın, tarlaya ayak basmadın, yapamazsın’ gibi yorumlar yaptılar. Fakat şimdi en büyük destekçim ailem ve yakın çevrem. Benimle ve yaptığım işle gurur duyuyorlar” diyerek tüm engellere rağmen hedeflerine ulaştığını dile getirdi.
‘HASAT ZAMANI SÜREKLİ ÇALIŞIYORUZ’
“Ben askeri antropolog olmak dünyanın en zor mesleklerinden biri sanıyordum. Zaten dünyada sayılı askeri antropolog var. Fakat çiftçilik de bir o kadar ve hatta belki de daha zor bir meslekmiş” diyen Onur, hasat zamanında uyumadan, yiyip içmeden çalıştıklarını dile getirdi. Doktora saha çalışması için üç yıl boyunca askeri arşivlerde çalıştığını, dört şehirde 300 kişiyle derinlemesine mülakatlar yaptığını anlatan Onur, “Sahadan topladığım bilgileri sınıfta genç beyinlere işledim. Son üç yıldır çiftçilik yapıyorum. Üniversite akademisyenliğinden tarla akademisyenliğine terfi ettim. Susuz tarım ile en ön cephede vatan savunması yapıyorum” diye konuştu.
“Kırsalda olmak, doğayla iç içe yaşamak, ekmeğini topraktan kazanmak muhteşem bir his. Büyük konuşmayayım ama bir daha hiçbir güç beni şehirde, bir apartman dairesinde, trafiğin içinde yaşatamaz. Toprağa ne verirseniz misliyle size geri veriyor. Ektiğimiz-diktiğimiz tohumun, fidenin, fidanın çiçekler açmasını izlemenin, bu çiçekleri şifalı ve mis kokulu yağlara dönüştürüp halkın hizmetine sunmanın bana verdiği mutluluğu hiçbir şeye değişmem.”
SUSUZ TARIM NEDİR?
Susuz tarımın, geleneksel adıyla kuru tarımın, Mezapotamya’da ve Anadolu’da insanların toprağı ekip biçmeye başladıkları ilk günden beri yani yaklaşık 10 bin yıldır uygulandığını aktaran Onur, “Yağmur ve kar yağışına dayalı bir tarım yöntemi. Tohum veya fidenin dikimi esnasında verilen can suyu dışında sulama yapılmaz. Peki, ben 10 bin yıllık ‘kuru tarıma neden ‘susuz tarım’ adını verdim? Susuz tarım, bu tarım yönteminin susuzluk ve kuraklıkla mücadelede oynayacağı önemli role vurgu yapmak için kullandığım bir kavram. Kuru tarımın geleneksel yöntemlerinden farklı olarak, susuz tarımda, topraktaki nemi muhafaza etmeye yönelik Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail uygulamalarından derlediğim en güncel teknikleri uyguluyoruz” açıklamalarında bulundu.
Küçük aile işletmelerinde kuraklığa dayanıklı lavanta, ölmez çiçeği ve tıbbi adaçayı gibi tıbbi ve aromatik bitkiler ile arpa ve nohut gibi gıda ürünleri ürettiklerini belirten Onur, “Bunun yanında Toprağın Melekleri adını verdiğim 25 kadar kadın tarım işçisi ile birlikte çalışıyoruz. Ailem ve Toprağın Melekleri olmasa tarım yapamam” dedi.
‘GELECEĞİN KALİTELİ YAŞAMI KIRSALDA’
Dr. Ece Aynur Onur, çiftçi olmak isteyen ancak cesaret edemeyenlere, “Her şeyden önce köylülüğün geri kalmışlık olduğu inancını unutsunlar ve çiftçiliğin itibarsız bir meslek olduğu düşüncesini akıllarından silsinler. Geleceğin özgür ve kaliteli yaşamı kırsalda olacak. Çiftçilik kod yazmayı bilmek kadar prestijli bir meslek olarak görülecek. Çiftçilik Anadolu halkına, Anadolu kadınına ve erkeğine, özellikle de gençlere çok yakışıyor. Buradan her yaştan vatandaşımıza çağrım lütfen topraklarınızı, köyünüzü terk etmeyin. Toprağınıza, toprağımıza sahip çıkın” çağrısında bulundu.