* Gülseren Onanç
“Ne giydiğime, ne düşündüğüme, nasıl yaşamak ve var olmak istediğime yalnızca ancak yalnızca kendim karar verebilirim. Bugün toplum olarak geldiğimiz noktada bunu hatırlatmak durumunda kalmış olmak inanılmaz iç acıtıcı.” Bu açıklama radikal İslam niyetini topluma dayatmaya çalışan bireylere karşı yürekle direnen pop müzikçisi Gülşen’in sözleri.
Tanıdık Sünni İslamcı zihniyet
Gülşen, orkestra arkadaşına yaptığı latife, toplumsal medyada imam hatip liselilere yönelik hakaret olarak ortaya konulup trollerin baskısı sonucunda hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” kabahatinden soruşturma başlatılarak çabucak tutuklandı. Soruşturmayı başlatan savcı daha evvel Sedef Kabaş’a soruşturma başlatan kişi yani bu zihniyeti yakından tanıyoruz. Bu zihniyet daha birkaç ay evvel Gülşen üzere aklını, vücudunu özgürce kullanan müzikçi Melek Mosso’yu da susturmaya çalışmıştı. Müzik kelamlarının “dini bedellere hakaret” olduğunu tez edip Sezen Aksu’yu, toplumsal medya paylaşımı nedeniyle Sedef Kabaş’ı, milliyetçilik zırhı ile Aynur Doğan’ı da cezalandırmak isteyen, şenlikleri yasaklayan zihniyet daima tıpkı Sünni İslamcı zihniyet ve bayanlar yüz yıllardır bu zihniyete karşı çaba veriyor.
Gülşen’in değil Türkiye’nin sorunu
Hepimiz biliyoruz ki Gülşen’i cezalandırmaya çalışmalarının nedeni cımbızla çekilen kelamları değil. Gülşen radikal İslam’ın erkek hükümran zihniyetinin bayana, LGBTİ+ bireye dayattığı hayat biçimine karşı koyduğu için maksat seçildi. Türkiye’nin siyasi ikliminin Sünni İslam’ın tesiri altına girdiğine tanıklık ediyoruz. Gülşen’i amaç alıp cezalandırmaya çalışanlar Türkiye’de laikliği, demokrasiyi, bayan erkek eşitliğini, tabir özgürlüğünü maksat alıyor. Bu Gülşen’in değil tüm Türkiye’nin problemidir. Ya laik, demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir ülke inşa edeceğiz ya da Cumhuriyetin kuruluşundan yüz yıl sonra kayıp giden bir toplum olacağız.
Gülşen’i neden maksat alıyorlar?
Bedenini ortaya koyan giysiler seçtiği için: Gülşen konserlerinde seçtiği giysiler ile radikal İslamcıların bayan vücudunu çarşaf, peçe gerisine saklamak isteyen zihniyetine karşı açıkça meydan okuyor. Bu zihniyet Gülşen’i tehlike olarak algılıyor. Gülşen üzere bayanların, bayanlara ve gençlere berbat örnek olmamaları için kamusal alanda görünür olmalarını engellemeye çalışıyor. Türkiye laik bir ülke ve şimdi kimse çıkıp Gülşen’e giysisinden ötürü bir soruşturma başlatamıyor lakin şeriatı savunan erkek zihniyeti Gülşen’i cezalandırmak için fırsat kolluyor. Tekrar Refah Partisi Kağıthane ilçe liderinin “katli vaciptir” diyen toplumsal medya paylaşımı bu zihniyetin en somut göstergesi.
Aynı zihniyeti Taliban’ın Afganistan idaresini ele geçirdiğinde birinci iş bayanlara burka mecburiliği getirmesiyle de biliyoruz. Laik olmayan İran İslam Cumhuriyeti’nde kamusal alanda bayanların başlarını örtmesi yasal bir mecburilik. Beyaz Çarşamba hareketi bu yasaya karşı toplumsal medyada başlattığı direnişini sürdürüyor. İran rejimi bunu örgütleyen ve katılan bayanları 10 yıla kadar mahpus cezası ile tehdit ediyor.
LGBTİ+ bireylerin ömür ve söz özgürlüğünü açık açık desteklediği için: Gülşen birebir vakitte LGBTİ+ bireylerin cinsiyet kimliklerini özgürce yaşamaları gerektiği savunuyor. Onur haftasında verdiği konserde sahnede gökkuşağı renklerinde bayrak açtı ve “Renklerimizi göstermekten korkmayalım arkadaşlar. Herkesin rengi kendine ve renkler çok hoş. Herkesin cinsel kimliği, hayatı kendine ilişkin. Buna bir diğeri karar veremez. Hayatımızın sahibi kendimiziz. Buna oburu karar veremez” diyerek yasaklanan onur haftası aktifliklerine reaksiyonunu kamuoyu önünde göstermiş oldu.
Müzik yaptığı ve dans ettiği için: Bu yaz başından beri Isparta, Eskişehir, İstanbul, Muğla, Balıkesir, Denizli, Muş, Ankara, Denizli, Dersim, Zonguldak ve Kaz Dağları’nda yapılması planlanan 14 şenlik valilikler tarafından iptal edildi. Söylenen münasebetlerin ardında yeniden tıpkı zihniyetin yattığını biliyoruz. Sünni İslamcı zihniyet, bayan erkeklerin birlikte müzik dinleyip dans edeceği aktifliklerin dine karşıt olduğunu savunarak kamuoyu baskısı yapıyor ve Cumhur İttifakı’nın valileri de bu yasakları uyguluyorlar. Gülşen müzik yaptığı, dans ettiği ve konserlerine gelenleri özgürlüğe davet ettiği için maksat alınıyor.
Gülşen Türkiye’nin Madonna’sıdır
Gülşen sahne performansları ve sıra dışı telaffuzları ile Türkiye’nin Madonna’sıdır. Madonna geçenlerde 16 yaşındaki oğlunun kendi elbiselerini giydiğini ve ona çok yakıştığını söyleyerek giysilere sıkıştırılan cinselliğe meydan okudu. Madonna Amerika’da kürtaj yasağına kadar giden yolda radikal dincilerin dayattığı bedellere karşı nasıl ömrü ve telaffuzları ile karşı duruyorsa Gülşen de Türkiye’de tıpkı halde bir duruş sergiliyor. Madonna “sanatçının asıl vazifesi huzur kaçırmaktır” diyerek, sanatkarların sistemi sorgulama sorumluluğunu hatırlatıyor.
Dans eden bayan başbakan olursa
Üstelik bayanlar üzerindeki baskı dünyanın en gelişmiş, en keyifli, en çok bayan siyasetçinin karar düzeneklerinde olduğu Finlandiya’da bile var. Geçenlerde Finlandiya Başbakanı Sanna Marin’in bir partide arkadaşlarıyla dans ederken çekilen ve basına sızdırılan imajları toplumsal medyada gündem oldu. Uyuşturucu testine alışılmış tutuldu. Muhalefet temsilcileri tarafından “en yetersiz başbakan” olarak suçlandı. Sanna Marin, kendisini “Yaşıtlarım üzere davrandım. Dans ettim ve müzik söyledim. Bunlar büsbütün yasal şeyler” diyerek savundu. Bu süreç hoş bir dayanışma kampanyasına da vesile oldu. Sanna Marin’e dayanağını göstermek isteyen Fin bayanlar, dans ettikleri ve müzik söyledikleri manzaraları toplumsal medyada paylaşmaya başladı. “Solidarity with Sanna (Sanna ile dayanışma)” etiketine dünyanın dört bir yanından takviye mesajları yağdı.
İtaat yok, isyan var
Türkiye’de Gülşen’in tutuklanması da Türkiye’de yansılara neden oldu. Bayan örgütleri, siyasetçiler, sanatkarlar, Fenerbahçe taraftarları bu hukuksuz tutuklamaya isyan ediyor.
Zira Gülşen’in tutuklanması laik, demokratik Türkiye’de özgürce yaşamak isteyen bayan erkek herkesi endişelendiriyor. Bayanlar “itaat yok, isyan var” diyerek bayan sanatkarlara yapılan bu hücumlara reaksiyon veriyor.
Biliyoruz ki, bu karşı karşıya olduğumuz hayat biçimi dayatması yalnızca Gülşen’in değil tüm Türkiye’nin sorunu. Ya laik, demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir ülke inşa edeceğiz ya da Cumhuriyetin kuruluşundan yüz yıl sonra kayıp giden bir toplum olacağız. Bunun belirleyicileri de bizlerden oburu olamaz.
Kendi geleceğimize kendimiz sahip çıkacağız
İşte bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bayan Adayları Destekleme Derneği yöneticilerine söylediği “Kadınları örgütleyin. Bayanlar örgütlü gücüyle kendi bayan adaylarını çıkarsın, aday olmaya hak kazansınlar. Lütufla değil irade ortaya koyarak milletvekili olsunlar” telaffuzunu politik olarak hakikat bulmasam da, bayanların uygulaması gereken bir strateji olarak doğru buluyorum.
Türkiye’de laikliği, toplumsal cinsiyet eşitliğini, İstanbul Sözleşmesi’ni, Gülşen ve onun gibilerin tabir özgürlüğünü savunacak bayan siyasetçileri desteklemek üzere örgütleneceğiz. Kendi geleceğimize kendimiz sahip çıkacağız.
Gülşen’in, dansın, müziğin, laikliğin, eşitliğin savunucusuyuz!
Bu yazı; SES, Eşitlik, Adalet, Bayan Platformu’ndan alınmıştır.