Fiona Harvey
İklim krizini çözmeye çalışmak için ülkeleri düzenli olarak bir araya getiren Rio’daki ilk İklim Zirvesi’nden bu yana 30 yıl geçti. İşte o zamandan beri öne çıkan bazı önemli anlar:
1995: Berlin
Birkaç yıllık hazırlıktan sonra, tarafların ilk konferansı Berlin’de gerçekleşti ve İklim Değişikliği Konferansları’nın formatı belirlendi. Ülkelerin, sera gazı emisyonlarını kısıtlayıp Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) hedeflerini uygulamaya koymanın ihtiyaç olduğu anlaşıldı.
1997: Kyoto
İlk kez, sera gazı emisyonlarını azaltmak için bir hedef belirlendi: Gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını artırmaya devam etmelerine izin verilmesi kaydıyla amaç, emisyon değerlerini 2012 yılına kadar yüzde 5 düşürmekti.
Ancak ABD Kongresi anlaşmayı onaylamadı, bu da protokolün yürürlüğe giremeyeceği anlamına geliyordu. Zirveler her yıl devam etti, ancak siyasi açmazı aşmanın bir yolu yok gibi görünüyordu.
2004: Buenos Aires
Kyoto’daki protokol, hiç beklenmedik bir taraf tarafından kurtarıldı: Rusya, Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmak istedi ve protokolün karşılıksız olarak onaylanmasını teklif etti.
Rusya’nın Ekim 2004’teki kararı, protokolü yasal olarak yürürlüğe koydu. ABD hala protokole karşıyken, bunun yalnızca sınırlı bir etkisi oldu. Sonunda, çoğu ülke Kyoto taahhütlerinin şartlarını yerine getirdi, ancak Çin ve ABD 2000’ler boyunca karbon üretimini artırmaya devam ederken, Çin en büyük emisyon kaynağı olarak ABD’yi geride bıraktıkça, bunun küresel emisyonlar üzerinde çok az etkisi oldu.
2006: Bali
Yürürlükte olan, ancak büyük ölçüde etkisiz olan Kyoto Protokolü’nden sonra BM, yeni bir yol bulması gerektiğini fark etti. Böylece 2006 yılında UNFCCC’nin Genel Sekreteri olarak atanan Yvo de Boer, alternatif bir yol haritası önerdi. Sürekli olarak George W. Bush ile hatta kalan ABD delegasyonu, herhangi bir şeyi kabul etmeyi reddetti. En sonunda, Papua Yeni Gine’den Kevin Conrad ABD’ye şunları söyledi: “Liderliğinizi arıyor ve istiyoruz. Ancak liderlik etmeye istekli değilseniz, lütfen yoldan çekilin.”
Bununla birlikte ABD, nihai hedef olarak 2009 yılı sonuna kadar imzalanacak emisyonlar konusunda bir anlaşmayı içeren Bali’deki yol haritasını kabul etti.
2009: Copenhagen
Kyoto Protokolü’nün yerini alacak bir anlaşmanın imzalanabileceğine dair umutlar Kopenhag’da yüksekti. Ancak konferans yaklaştıkça, tam teşekküllü yeni bir anlaşmanın olmayacağı ortaya çıktı. Yetkililer, Kopenhag’ın yalnızca “siyasi bildiri” üreteceğini açıkça belirterek önceki aylarda beklentileri azaltmaya çalıştı.
Zirve sırasında bunu bile başarmanın neredeyse imkansız olduğu ortaya çıktı. Danimarkalılar karmaşık UNFCCC prosedürlerinin kontrolünü kaybetti ve Çin, emisyonlarını azaltacağını ima eden herhangi bir anlaşmayı imzalama konusunda isteksizdi.
Sonunda Barack Obama ve diğer dünya liderleri, Çin de dahil olmak üzere dünyanın en büyük emisyon salan ülkelerini 2020 için sera gazı emisyon hedefleri üzerinde anlaşmaya vardırdılar. Ancak, sera gazlarını azaltma sorumluluğu dünyanın geri kalanı tarafından büyük ölçüde göz ardı edildi.
2010: Cancun
Cancun’da, Kopenhag’da varılan siyasi deklarasyon nihayet UNFCCC kapsamında yasal hale getirildi. Bu zirvede, tüm ülkelerin 2020 yılına kadar olan ulusal hedefleri resmileştirildi.
2011: Durban
Kopenhag’da yeni bir protokolün veya yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmanın yazılamaması, BM sürecinin kırılganlığını ortaya koydu. Neyse ki, o zamanki AB’nin İklimden Sorumlu Komisyon Üyesi Connie Hedegaard, ülkeleri yeni bir anlaşma için bir yol haritası üzerinde anlaşmaya ikna edecek bir plana sahipti: Sonunda Paris Anlaşması’na yol açan bir plan.
AB, Çin ve Hindistan’ın muhalefetiyle karşılaştı. Ancak AB boyun eğmedi ve bunun yerine gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan bir koalisyon toplayıp Paris için umut topladı.
2015: Paris
Fransızlar, Kopenhag’ın hatalarından kaçınmaya kararlıydılar ve konferanstan önceki yılı kesintisiz “360 derece diplomasi” ile geçirdiler. Dünya liderleri, ekiplerine bir anlaşmaya varılması için talimat verdiler. En çetrefilli konulardan bazıları incelendi: Kopenhag’da verilen yoksul ülkelere 100 milyar dolar sözü yeniden teyit edildi, ayrıca gelecek için bir sıcaklık sınırı belirlendi.
Nihai anlaşma, ülkelerin hepsinin karşılamayı taahhüt ettiği değerler için ilk kez küresel bir sınır koyuyordu.
2021: Glasgow
Covid-19 pandemisi nedeniyle bir yıl ertelenen COP26, çok önemli bir zirve olacaktı. Ülkelerin Paris Anlaşması’nda verdiği ulusal taahhütler, dünyayı 2 derece sınırında tutmak için yetersizdi, bu nedenle daha katı hedefler gerekliydi. Yeni bilimsel gelişmeler ayrıca 2 dereceye ulaşmanın ne kadar tehlikeli olacağını gösterdi. Bu nedenle Glasgow’daki ev sahipleri için kilit bir hedef olan 1.5 derece sınırı, Çin ve Hindistan’dan gelen itirazlara rağmen kabul edildi.
Anlaşma kırılgandı, ancak ülkeler 2022 ve sonraki yıllarda emisyon kesintileri konusunda daha sert planlarla geri dönmeyi kabul ettikleri için önemli bir ilerlemeyi temsil ediyordu.
2022: Geleceğe ve Mısır’a doğru
Enerji ve gıda fiyatlarındaki artışlar, hükümetlerin bir yaşam maliyeti ve enerji güvenliği kriziyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor. Bazı ülkeler, kömür de dahil olmak üzere fosil yakıtlara geri dönmekle tehdit ediyor.
Bununla birlikte, Ukrayna’daki savaş, yenilenebilir enerji argümanını güçlendiriyor. Savaş ayrıca enerji ve iklimi ülkelerin en önemli ulusal güvenlik sorunları haline getirdi.
Ancak bu jeopolitik değişimler, tahıl, yakıt ve turizm sebepleriyle Rusya’yla yakınlığı bulunan Mısır’ın diplomatik açıdan zor bir görevle karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor.
The Guardian